Yemyeşil ormanlar, donmuş göller, karla kaplanmış bembeyaz tepeler…
İsviçre’nin güzellikleri…
Avrupa’nın merkezinde yer alan bu ülkede masalsı bir doğa, huzur dolu insanlar ve Alman mimarisinden esinlenmiş etkileyici yapılar bulunuyor.
Kuruluşu 1300’lere dayanan bu zengin ülkede 8 milyona yakın kişi yaşar. Başkenti herkes Zürih olarak düşünse de Bern’dir.
Ülkenin coğrafi yapısı ağırlıkı olarak Alplerden oluştuğu için sakinler ülkenin platosunda yoğunlaşmıştır.
Sınır komşularının da etkisiyle ağırlıklı olarak Almanca, Fransızca ve İtalyanca konuşulur.
Dünyadaki en zengin ülkelerden biridir. Hatta bir rivayete göre dünyanın altın stoğunun %20’si Zurih sokaklarının altında bulunan korunaklı kasalarda saklanır. Para birimi İsviçre Frangı’dır (CHF).
Önceden bilet alınırsa Pegasus ve ya THY ile Basel’e çok uygun fiyatlarla bilet alınabilir. Tabii ki Avrupa birliğinde olduğu için Schengen vizesi bulunması şart.
Pegasus’un başlattığı Kış Kampanyası ile Basel’e biletimi almam ve sonrasında Atatürk Havalimanından uçağa binerek yola çıkmam ile seyahatim başladı.
Yolculuk İstanbul’dan 2:30 saat kadar sürüyor. Uçuş sırasında bir kış masalına benzeyen karla kaplı Alpler’in üzerinden de geçiyorsun. Muhteşem bir manzaraya sahip dağları izlemek gerçekten ayrı bir keyif! 🙂
Uçak yolculuğunun sonunda iki ülkeye sınırı olan Basel-Mulhouse-Freiburg havalimanına iniş yapılıyor. Dünyadaki iki ülke tarafından yönetilen sayılı havalimanlarından olan bu yerin bir Fransa ve bir de İsviçre olmak üzere iki gümrük kapısı var.
Gümrükte kontroller sıkı olduğundan kalınacak otelin bilgilerinin ve uçak biletinin yanında bulunması önemli.
Basel’de kalacağım için İsviçre gümrüğünden çıkıp kalacağım eve doğru yola çıktım. Herkesin trafik kurallarına uyduğu bu şehirde, huzuru yolda bile hissedebiliyorsun.
Eşyaları kalacağım eve bıraktıktan sonra arabayla Zürih’e doğru yola çıktık. Basel Zürih arası 90 km mesafede. Hız sınırı çok katı olduğundan ortalama 80-100 km hızla giderek 1:30’saate yakın bir zamanda Basel’den Zürih şehir merkezine ulaşılıyor.
Zenginlik her şehre yakışmaz. Bazen iğreti durur. Bazen de sonradan görmüş gibi gelir.
Zürih’e ise zenginlik o kadar doğal olarak yakışmış ki…insanların yürüyüşlerinden şehrin mimarisine kadar her şey olması gerektiği gibi.
Şehir merkezinde Bellevue olarak da geçen alanda bir göl bulunuyor. Alplere bakan bu gölün etrafında yürüyüş alanları ve kenarda oturup sohbet etmek için banklar var. İnsanlar da içeceklerini alıp bu alanda oturup keyifli vakit geçiriyorlar. Ayrıca kuğuların da kendilerine mesken edindikleri bir yer burası.
Şehir merkezinde ek olarak tarihi bir tren istasyonu da mevcut.
İsviçrelilerin en sevdiği yemek ise Cervelat (bir tip sosis) ve yumru şeklinde bir ekmek ile Feldschlösschen (yerel bir bira).
Her şey çok çok hatta çok pahalı. Bir et yemeğinin fiyatı 90-120 TL civarında. Dışarda yemek hiç mantıklı değil.
Zürih’i gezmek için yarım gün yeterli. Ertesi gün İsviçre’nin Alpler’ini ve doğasını görmek için İnterlaken olarak geçen iki gölün yan yana olduğu bir bölgeye gittim. Basel’e 180 km mesafede olan bu yer arabayla 2:30-3:00 saat kadar sürüyor. Gerçekten doğası o kadar güzel ki insan şaşırıyor.
İnterlaken’dan Gstaad olarak geçen bir kayak bölgesine geçtik. Burası Alpler’in içinde. Abartmadan söylersek, Gstaad yolu üzerinde küçük kasabalarda bile kayak pistleri bulunuyor.
İnterlaken’dan 30-40 dk mesafede bulunan Gstaad ise küçük, şirin ve zengin bir köy. Etkileyici güzellikte bir doğası var.
Son günümü Basel’de geçirdikten sonra İstanbul’a doğru yola çıktım.
Kesinlikle doğal güzelliğin birleştiği bu ülkeyi fırsat olursa mutlaka görmek lazım!
Categories
Submit a Comment